Sefer hükmünün başlangıç yeri neresidir?

Fıkıh kitaplarımızda sefer hükmünün başlangıç noktası kişinin ikamet ettiği şehrin bütün evleri geride kalacak şekilde şehrin dışına çıkması şeklinde tarif edilmiştir. Nasıl ki seferi olan biri şehre girmeden mukim olamıyorsa, ha keza mukim olan biri de şehrin evlerini çıkmadan seferi olamaz.

Şehrin evlerini geçmekten kastedilen bulunduğu cihetteki evlerdir. O beldenin diğer taraftaki evlerini hizalayarak geçmemiş olsa bile seferilik başlar. 

Zira itibar çıktığı cihete göredir.

Şehrin tarifinde, fıkıh kitaplarımızda farklı ifadeler vardır.
Bazıları: içinde zanaat erbabı cami, çarşı, müftü, sultan veya hat ve hükümleri icra eden kadı bulunan yer olarak tarif etmişlerdir. Bazıları da şehir diye adlandırılıp sayılan yer olarak tarif etmişlerdir.

Burada şu üç soru önümüze sıkça çıkmaktadır:

1 )İstanbul gibi büyük şehirlerde her bir ilçe ayrı bir şehir olarak mı ele alınmalı?

2 ) Şehri ikiye bölen boğaz, şehrin iki taraflı sınırı sayılır mı?

3 ) Şehir ne kadar genişlerse genişlesin sefer hükmü son çıkış noktasından mı başlar?

Bu soruların cevaplarında farklı değerlendirmeleri olan hocalarımız vardır. Onların fikirlerine saygı göstermekle beraber şahsımızın kanaati şu şekildedir:

Fıkıh kitaplarımızda şehrin tariflerine baktığımızda her ne kadar ilçeler müstakil bir şehir olarak değerlendirilseler de, diğer ilçelerin onlara bitişik olmaları,  kitaplarımızda geçen bitişik köyler gibi sayılılacağından, büyük şehrin tamamını geçmeden sefer hükmü başlamaz.
Ancak şehrin evleri kesilecek olsa biraz ilerde tekrar evler başlarsa bakılır; şayet aradaki boşluk “ğalve” denilen bir ok atımıysa yani iki yüz, iki yüz elli metre civarındaysa evler kesildiği yerden itibaren seferilik ve mesafesi başlar.    

İstanbul’un ortasında bulunan boğazın, şehri iki ayrı şehir gibi ayırmadığı kanaatindeyiz. Bu kanaatimizde iki delilden neşet etmiştir.

1.   Hidaye şerhlerinden olan Binaye adlı eserde; şehir ortasında olan nehrin şehri ikiye bölmeyeceğine, seferiliğin şehir evlerinin bitmesiyle başlayacağına delalet eden ibareler vardır.

2.   Boğazdaki köprülerin bağlayıcılık özelliğinin olması. Hanefi fıkıh kitaplarından olan Mecmeu’l-Enhur adlı eserin ifadesine göre Ebu Yusuf (Allah ona rahmet etsin), kadılığı zamanında cumanın her iki yerde caiz olabilmesi için Bağdat’ı ayıran nehir üzerindeki köprünün cuma namazı saatinde kaldırılmasını emir edermiş. Bu da seyyar olan yani kaldırılması mümkün olan bir köprünün bağlayıcılık özelliği olduğunu gösterir. Nerde kaldı ki boğazdaki köprülerin bağlayıcılık özelliği olmasın.